Henüz ilk haftalarını yaşadığımız senenin ilk çeyreğindeki son aya girerken, deprem felaketinin derin travma ve acısını yaşamaya devam ediyoruz. Depremin ortaya çıkardığı ekonomik etkiler ile ilgili ilk değerlendirme ve öngörülerin, zamanla daha kapsamlı ve gerçekçi içerik kazanacağını biliyoruz. Bu akışta, ekonominin gidişatına ilişkin olarak açıklanan rutin istatistikleri de takipte kalmak gerekiyor.
Geride bırakılan seneye ait kümülatif sayıların ve kesin istatistiklerin, takip eden ilk çeyrek (üç ay) zarfında açıklanması; nihai rakamlara ulaşılması beklenilir. İşte geçtiğimiz hafta içerisinde, kapsam ve temsil gücü bakımından “eşitler arasında birinci” olarak değerlendirilmesi doğru bulunan Ekonomik Büyüme istatistikleri de sonuca kavuşturuldu. Türkiye ekonomisi, 2022 yılında %5,6 oranında büyüme sağlayarak, TÜİK verilerine göre, en iyimser beklentileri dahi aşan bir manşete ulaştı. Söz konusu bu düzey ile, aralarında Malezya, Endonezya, Filipinler gibi ülkelerin yer alması beklenilen; “2022’ de en hızlı ekonomik büyüme sağlamış ülkeler” kategorisine dahil olunacağı anlaşılıyor.
Ayrıca, ulaşılan hacim bakımından “trilyon dolarlık ekonomi” hedef ve kapsamına yakınlaşıldığı ve seneler sonra, yeniden, Kişi Başı Milli Gelir kulvarında “10.000 USD.” eşiğinin 655 USD. lik bir fazla ile aşıldığı görülüyor. Ortaya çıkan genel tablo; küresel planda ekonomilerin büyüme dostu olmayan bir konjonktür ile mücadele etmiş bulundukları 2022 şartları düşünüldüğünde, ülkemiz bakımından “pozitif ayrışma” başarısına işaret ediyor.
Bu başarının, hiç şüphesiz, “sürdürülebilirlik” başta olmak üzere, “kalite”; “derinlik”; “hakkaniyetli bölüşüm” ;“kalkınma platformuna taşınabilme kapasitesi” ve nihayet, “yaşam kalitesine dönüşme yeteneği” başta olmak üzere, seçilmiş pek çok bakış açısı ve ölçütleri temelinde değerlendirmeye alınması; arka planına yeni pencereler açılması gerekmektedir.
Nitekim, “ben, güzel ’e; güzel demem, güzel benim olmayınca!” deyişinin neşet ettiği bu toplumsal birikimde, her vatandaşın “büyüme’ yi sahiplenmesi/nasiplenmesi” bakımından buna muhtacız.
Ekonomide, sürdürülebilir; kalkınma ile hemhal edilmiş; vatandaşın tamamının yaşam kalitesine sindirilmiş bir büyüme ortaya koymak ve bunun için gerekli ince ve/veya kaba(yapısal) ayarlar ile yola devam etmek mecburiyetindeyiz. Üstelik, bu temel anlayış ve vaziyet ediş; sadece bir dönem için değil ve fakat, tüm zamanlar için geçerli olmalı ve hakim kılınmalıdır. Bu cümleden olmak üzere, mesela, büyüme’ yi; enflasyonun kuvvetli rüzgarı ile şişirilen “irileşme” ye feda edemeyiz. Keza, “hep birlikte zenginleşme” ülküsünün; bazıları için “ fakirleşerek büyümek” çıkmazına saplanıp kalmasına müsamaha gösteremez; bu meselede hal çarelerini aramaktan vazgeçemeyiz.
Anlaşılıyor ki; kompozit (bileşik) bir makro gösterge olan büyüme’ nin alt kırımlarını incelemek; genel yapılanması ile bileşenlerini analiz etmek; formülasyonunu çözümlemek ve seyrini sürekli sorgulamak durumundayız. Ekonomik göstergelerin tamamı için geçerli kuralı unutmayalım: “Manşet’ in alt planı ile bileşenleri hesaba katılmadan, manşet’ in kendisi; anlamlı ve sağlıklı değerlendirmelere konu edilemez!”
Daha kapsamlı ve derinlikli değerlendirmeler saklı kalmak üzere, güncel büyüme dinamikleri ile ilgili öne çıkan birkısım kestirimleri sıralamakta fayda vardır:
Ekonomik büyümede; ilk iki çeyrekten sonra görülen zecri düşüş/irtifa kaybı göz önüne alındığında, “dönemsel istikrar” ölçütü temelinde olumlu tablo ortaya çıkmamıştır. Sürdürülebilir büyüme ekseninde “ana dinamo/itici güç” olarak kabul edilen Sanayi sektörü, bu rol ve işlevi üstlenecek oran ve düzeyden geride kalmıştır. Yaşamsal öneme sahip Tarım sektörünün büyüme hızı da, tüm yıl için sadece %0,6 oranında gerçekleşmiştir. Genel bir kavrayışla; Yatırım Harcamaları’ nın katkısının düşük kaldığı ve üstelik ilgili kalemdeki gelişmelere bakıldığında; Stoklar’ a üretim yapılmadığı anlaşılmakta, buna ek olarak, İthalat’ ta görülen artışın da zayıflatıcı etki ortaya çıkardığı izlenmektedir. Daha önceki yıllarda en güçlü katkıyı sağlayan İç Talep, gene aynı rolü üstlenmiş olmakla birlikte, onun yanında yer alan ve adeta dengeleyici rol oynayan İhracat Kaynaklı Talep’ in gerilediği; İhracat kaleminin beklenen ve arzulanan katkıyı sağlamaktan uzak kaldığı ortaya çıkmaktadır. Nitekim, Net İhracat kaleminin büyümeye katkısı negatif olurken; büyüme manşetine en büyük pozitif katkı Hanehalkı Tüketimi ve Hizmetler sektörü üzerinden sağlanmıştır.
Enflasyon etkisi ile ortaya çıkan ve “ vatandaşın; Türk Lirasındaki aşındırıcı etkiden, talebi önceleme/tasarruftan kaçınma yoluyla savunma reaksiyonu” üzerine yapılandırılmış Tüketim Harcamaları kaleminin, sürdürülebilir büyüme bakımından zayıf bir halka teşkil ettiği bilinmelidir. Nihayet, Ücretli (Çalışan) kesimin ortak zenginlik-milli gelirden aldığı pay hızla düşerken, Sermaye sahiplerinin aldığı payın hızla artması; daha ayrıntılı sosyo-ekonomik ve derinlikli eko-politik değerlendirmelere muhtaç görülmektedir.
Sürdürülebilir Ekonomik Başarı’ nın sağlanması yolunda, Büyüme rakamlarının belirli bir seviye/çıta üzerinde gerçekleşmesinin; kendiliğinden ve otomatik olarak, istenilen sonuç ve kazanımları garanti etmeyeceği bilinmelidir. Söz konusu “büyüme” olduğunda; kompozit ve kapsamlı rakamların arka planını ıskalama / alt kırımlarını görmezden gelme gibi bir lüksümüz bulunmamaktadır!
“Festina Lante” zamanları..
Uğradığımız büyük felaketin ardından maddi ve manevi planda yaralarımızı sarmaya; maalesef canlarımız haricinde, yitirdiklerimizi yeniden kazanma çarelerini aramaya devam ediyoruz. Teknik bir tanımla, rutin/alışılagelmişin dışına çıkan her seyir; “kriz” statüsünde değerlendirildiği için, şu anda geçerli olması gereken “(Afet) Kriz Yönetimi” birikim ve yaklaşımlarına itibar etmeliyiz.
Devamını Oku 26.02.2023
Bugün ve geleceği birlikte kurtarmak…
Ekonomik Gidişat ’ın; yaşadığımız felaket sonrasında, Seçim Ekonomisi konjonktürüne ilaveten Deprem Kırım ile Kıyım şartlarının ortak etkileşim ve bileşiminde şekilleneceği anlaşılıyor. Bu çerçevede, felaket/kriz durumuna hemen vaziyet etme amacına yönelik Kısa Vadeli politikalar (Borsa düzenlemeleri, vb.) ile Orta-Uzun Vadeli stratejilerin karşılıklı etkileşimi de ayrıca ön plana çıkıyor.
Devamını Oku 19.02.2023
Zor zamanlarda yazmak..
Ülkemizin uğradığı büyük felaketin kıskacında; acı, kaygı ve beklentilerin odağında, zor bir zamanı yaşıyoruz. İhtimal dahilinde olan ve fakat belki de en aşırı uçlarda gerçekleşen dev bir deprem felaketiyle sarsıldık; canlarımızı kurtarmaya, yaraları sarmaya koşuyoruz. Bu çabada hepimizi birleştiren anlamlı bir deyiş; kararlı bir ortak duruş arayışımızda ulaşılan ilke şu olmalıdır: “Zor Zamanlarda Bir ve Beraberiz..”
Devamını Oku 12.02.2023
{$ item.Title $}
{$ item.Title $}
{$ item.Title $}
{$ item.Title $}
{$ photo.Metadata.Title $}
0%Ana Sayfaya Yönleniyorsunuz…
LG
MD
SM
XS